31 Ekim 2010 Pazar

patlayan şeker aldım sana, çocukluğuna duyduğun özlemden yola çıkarak.. onları ağzında patlatamadan sözcükler içimde patladı.
hazırladığım gibi anlatamadım. kolay olmayacaktı belki ama bu kadar zor da olmayacaktı.

sessiz ve soğuk rüzgar esmeye başladı işte! kahretsin! o döngüye girildi bir kere! kimse bozmayacak bu sessizliği, burda soğuktan donarak öleceğiz kesin! şeker gibi patlattık içimizde anlatmak istediklerimizi. İkimizde kendimize konuşuyorduk.asla dilimizden kopamayacak sözcükler seçmiştik belki de. duygular peydahlamıştım sana. sen hariç, ben dahil kimsenin anlam veremediği duygular.sen simsiyah ben bembeyazdım, ben simsiyahken sen bembeyazdın. herşeye rağmen seni yaşayarak öğrenmek istiyordum,. bunu yapacağım.

beni sana bu denli bağlayan şeyden kaçamıyorum; tüm hatalarına rağmen, yanında barınan ufak melekten! çoğunun sahte, çıkarcı, şeytan bakışları arasında, senin yumruk olmuş kalbin ace-yle yıkanmış gibi tertemiz! pak kokuyor!

seni şimdiden özledim küçüğüm.. seni çok özledim.

28 Ekim 2010 Perşembe



...
Tüm bunlardan sonra kadın kendini boşluğa bırakmış.. Tüm o karmaşalardan uzaktaymış düşerken.

Bir ara, gözünü kapadığında pişman olur gibi olmuş. Sonra.. 

Sonrası yok! Belki kurtulmuştur. Belkide bedenini havadan izliyordur.


- o kadın benide alsa ya yanına boşluğa

* ama o boşlukta. sen boşluğa kendini bırakınca ne olucak?
 hiçbir zaman aynı noktada buluşamayacaksınız
 sen geride kalmış olucaksın, çünkü o çoktan atladı


 - olsun, aşağıda -buluşmak- umudu yetmez mi?


 * düştüğünde ölürsün, öldükten sonrada buluşmanın bi anlamı yok
  hem yarı yolda pişman olursun zaten.

- ya inanırsam düşünce ölmeyeceğime?

 * o zaman da aynı yola çıkar sonunuz. kadın ölmüş olur sen yaralı kurtulsanda

 - kadınıda inandırırsam?!

 * inandıramazsın çünkü vakit yok o atladı sesin ona ulaşmaz


 - neden kadın ölmek zorunda, beni tanımadan  ?!!!

.


Hiç evine gitmedim.


Birkaç gün önce onu uyurken izleme fırsatına nail oldum. Yüzüstü, ağzı aralanmış, öylece uyuyordu (: Sanki bu yaşına kadar kötülükten bi haber yaşamış gibiydi, gözleri kapalıyken.

 
Dün ona odasını tarif ettim, her ayrıntısına kadar. Eşyaların yerlerini,büyüklüğünü,
beyaz çarşaf üstüne, lila renkli çiçek desenlerinin arasında uyuyuşunu tarif ettim;

O uyurken göremez kendini diye.
o zaman benzin döküp yakarım toptan!


 
kalörifere sokulmuş zar zor ısınırken perdeyi kaldırdım. tesadüf eseri gördüm. gökyüzünde garip şeyler oluyor
bir şeyler alelacele kaçıyor gibi, bir şeyler..

bulutlar emin adımlarla yollarında ilerlerken
bir şeyler hızla koşuyorlar hüzünden huzura doğru.
her seferinde renkleri değişiyor.

fazla sorguluyorum hayatın renklerini. bazen düşünüyorum;
pembeyi anlasam, griyi görsem, sarıdan tatsam. hepsi aynı bütünün parçasıysa neden renklere takılıyorum?
renk ışık demekmiş ya. önce ışığı görmem gerek!

meleklerin yoldaşı olsaydım bende. sorularıma cevap bulamıyorum burda.
tüm derdim anlamlandırmak olmuş üstelik.



koca bir kazanda fokurduyor ruhumun melodileri.

27 Ekim 2010 Çarşamba

Ben duruyorken, herkes gidiyormuş gibi.

Ne tür oyunlar dönüyor etrafımda? Ben bu oyunların neresindeyim? Pastayı böyle kabartan nedir acaba?

Hayatımdan insan çıkartabilmeyi kolay hale getirmeliyim. -Bu çok kötü bir özellik olurdu- dediğini duyar gibiyim. Ben etrafımda sayarken, benciller yaşıyor!

O zaman iyilere ÖLÜM!!!

23 Ekim 2010 Cumartesi

TİN

"Elma dersem çık, armut dersem öl. elma'hküm" derken, bir adımlık mesafe kalmıştı aramızda. O, adımı atmak isteyen, ben ise adıma teslim olmak isteyendim. Üstelik ikimizde farkındaydık bu durumun. Yeni doğmuş öksüz kediydik ikimiz aynı ormanda, süt dileniyorduk Tanrıdan.                                                   

Duyduğu her şarkıda anımsadığı gözlerime, uzunca bir zaman sonra bu kadar yakındı. Gözlerimin nefesini hissediyordu, tıpkı eskisi gibi. Tıpkı bana uzak olduğu anlardaki gibi tadamıyordu göz yaşlarımın tuzunu.                                                        

Sonra durup düşündük. bir adımın değiştirebileceği hiç bir halt kalmamıştı. Bunu -beyin yoluyla edinip, kan pompalayan organa yüklediğim duyguya- dank ettirir ettirmez ilk adımı ben attım, geriye. Ardımda bir adımlık ses bıraktım, bana doğru.. Geriye dönüp bakamadan yürüdüm, sonunu bir türlü kestiremediğim adımlarıma, yarım yamalak güvenip yürüdüm..                                                                                               

Uzunca bir yürüyüşün ardından..                                                 

                                     .....                                               
Hala anlamlandıramıyorum. Ya aklını yitirdin sayemde, ya da hiç sahip olmamıştın ona .

22 Ekim 2010 Cuma

saf adam ne kadar durusun; toprakla özdeş gibi.. 

kimse seni önemsemiyor ha ? sonunda herkes dediğine gelecek.. ama o zaman ellerinin yerine geçmiş solucanlarla, gözlerindeki böceklerle boğuşuyor olacaklar.. çoğu saflığının beyazlığına özenmekten başka bir şey yapamayacak -ki bu, onlar için büyük gelişme olacak-

kendi saflığının sınırlarını zorladığında, bir kadın göreceksin. kocaman elleri ve ayakları olan, narin bir kadın! ona bakan yüzeysel gözlerden uzağa kaçıp kendini sana bırakacak. işte artık gerçekten bembeyazsınız! 

   



   Bu sizin tatlı 
   -son-unuz .

mutluluk

Bir sürü resmin arasında sıkışıp kalmış müzik! Deneyebileceğim kadarını demeden pes etmek ; ekmek çalıp, beş yıl hapis yatmak gibi olur .

13 Ekim 2010 Çarşamba



Göbek bağımın kopmadığı günlere dönesim var. O saflığa. Tanıdığım herkesin değilse de, akranlarımın temiz olduğu günler..
Hiç susmadan şarkı söyleyesim var günlerce, hiç susmadan! Arada durup küfrederek, sesimin ulaşabiliceği son noktayı denemek isterdim! Evet, bunu hep istemişimdir. Yaratıcı küfürler bulmak aynı zamanda. Belki sonra deliliğimi selamlamak, kahkalarla..
O, ruhumu boşluğa iten, uzunca bir süre korkunun, boşlukta düşüş hissinin verdiği panik havasının geçmesini bekleyen, anca bunlardan sonra ruhunu kurtarabildiğin şarkıyı açardım sonrada. Sahiplerini anımsayamadığım seslerin " çok güldün gene ağlayacaksın " demeleri gelirdi aklıma belki, "çok gülmenin cezasını çekiceksin!" derdim kendime.. Bu sefer yastıklara gömülmeden ağlardım ama, sabi gibi çığlık çığlığa hemde. Sabinin oyuncaksız kalışı kadar acıklı olurdu hıçkırıklarım.
Bobo'yla bakışırdık. Anlamlı gözlerle bakardı anlattıklarımdan sonra. Ya üzülürcesine halime, ya da cenazedeyken kendini tutamayıp gülenler gibi bakardı o.
Hayır anlayamazdın nası baktığını. Gerçekten.. Anlatmazdı ki. O istemezdi bunu bilmeni zaten. Ama anlamlı bulurdun işte.Sadece anlamlı bulurdun o kadar. Başka sıfatlar yükletmezdi o bakışlarına!...
Sakın seninle onun hakkında konuştuğumu söyleme. Kızar bana -ilan etme deliliğini öyle herkese- diye.
Öleceksin. Gömülecek etten duvarın, toprak altına. Solucanlar burnundan girip gözlerinden çıkacak. Toprağa yem olacaksın. Toprağa karışacaksın insanoğlu.

Aynı toprak çiçekler açacak, meyveler verecek kalanlara..

Bir gün bir çiçek göreceğim seni anımsatan; bembeyaz, kokusunu duyumsadığım bir çiçek. Yanına gidip koparmadan ona bakacağım ve ruhuna bir dua hediye edeceğim.


Ruhun yaşayacak, bedenin yaşatacak beni.

( )

Yaşattığın duygu ne kadar yoğun, derin ve güzelse, o kadar korkuyorum senden, o kadar kaçıyorum sevginden. Çocukluğumu hatırlatıyor şefkatin..

Elimde avucumda tozlarını topladığım sevgimin hor kullanılmasından ürküyorum. Tüm derinliği yanında uzanır halde bırakıp kalkıyorum yanından, bir sigara yakıyorum.

12 Ekim 2010 Salı

         Nasıl bir sınav bu sence? Hep bir parça umutla yaşayabilirmi insanoğlu? Azıyla yetinmeyi bilir mi, koca dünyanın tamda içindeyken , içinde olmak yeter mi? Tam ortada olmamaya dayanabilirmi şu bildiğimiz insanoğlu?
        Diğer boyutlara gidersem, müzik benimle gelecek mi? Çocuk saflığına bir daha dönebilecekmiyim ben? 
        Bazen zor, bilmezsin. Hele duygu yoğunluğun yük olmaya başlamışsa. Herşeyde bir parça çelişki barınıyorsa. İnce melodileri duyup, anlatamıyorsan. Sadece samimi olmak yetmiyor ve hatta kaybetmene neden oluyorsa bazen. Denge işareti sadece sembol olmaya yetmişse.
         ...
        Yeşilliklerin üzerinde uzanıyorum. Saçlarımı papatyalar bezemiş. Geniş bir ova burası, kokusunu doyasıya içime çekebileceğim bir yer.Gözlerimi güneş zorluyor ama açıyorum.. Renk ışık derler, bu parlaklığı ışığın yarattığını daha iyi anlıyorum şimdi. Ve duyuyorum.. Let it be çalıyor uzaklardan.. Bembeyaz elbisemle dans ediyorum, çıplak ayaklarım çimlerin üzerinde huzur bulurken.. Herşey yavaşlıyor, ama yıllar geçiyor gözümün önünden bir çırpıda. Anlam veremiyorum, bir yandan da varoluşu anlıyorum sanki.
      Tanrı koca bir parlaklık sanki, sonsuz sevgi, hep aradığım gibi bir sevgi.. Karanlık bile korkutmuyor artık beni, yalnızlık bile.. Hiçbir zaman yalnız olmadığımı anlıyorum çünkü..
        Huzur diyorum. İşte -huzur-   !