19 Nisan 2012 Perşembe

KOLAY PORTRE

Yürüdü, yürüdü, biraz daha yürüdü..

Bu orman ona yabancıydı. Biraz tedirgindi ama olurda biri çıkar karşısına diye serdeki erkekliğini kullanmaya devam etti.. Sonunda adam yürüdüğü ormanda minik bir ceylana rast geldi. Bir süre öylece durup bakıştılar. Ne adam daha önce buralarda birine rastlamıştı ne de minik ceylan ormanında böyle bir adama. Bu adam Tanrının ormanına gönderdiği kanatsız melekmiydi?.. Yoksa! Hayır, bu neşeyle yaşadıkları ormanlarını talan etmeye gelen o iblisti?! Çalamıyordu ceylan, adamın aklından geçen hiç birşeyi çalamıyordu. İlk kez bu kadar çaresizdi ve ya melekse dedi tekrar, ya oysa!..

Biraz daha bakıştıktan sonra adam ona kimseye güvenmediğinden bahsetti. Bu kimseyi tanımadığı ormana nerden geldiğini anlattı. Başına neler neler gelmişti. Yorgundu, dinlemeye ihtiyacı vardı.. Öyle tatlı cümleler sunuyordu ki, ceylanın ruhu o hiç duymadığı şarkıyla dans etmeye başladı sonunda... Adam ceylana güvenmiyordu. Adam kimseye güvenemezdi, kimseyi sevemezdi de. Düşündü; -burası sihirli bir orman olmalıydı. Tüm güzellikler burda, hiç duyamacağım sözcükler bir araya gelip kulağımdan, dudağımdan, beynimden geçiyor, bana ulaşıyor.-


Ceylan sonunda güvendi adama.. "Hadi" dedi, "Evime götürmeliyim seni. Göstermeliyim burada yaşayan tüm renkleri, neşemi sana vermeliyim, kuşlarla şarkı söylemeliyiz, beslenmeye ihtiyacın var çok yorgunsun!" Yürümeye başladılar birlikte.. Ceylan dans ederek uzaklaşıp, tekrar yöneliyordu adama. Şarkı söylüyordu bu yabancıya, hoplaya zıplaya. Ne kadar eğlenceli olduğundan bahsedip duruyordu.. Adam ürkek adımlarla ceylanı takip etmeye başladı. Hiç bırakmadı zırhını elinden, sadece ufak tebessümler atıyordu ceylan arkasını dönüp ona bakınca.. Sonunda eve ulaştılar.. Adam gördüğü manzarayı bir daha asla başka bir yerde göremeyeceğini fark edemedi tabi, zırhı gözlerinden tekini kapatıyordu çünkü. "İçeri gel" dedi ceylan "Bir şeyler hazırladım sana. Taze bal ve tereyağı sürdüm sıcak ekmeğin üstüne. Hadi çekinme de ye"


Kuş tüyünden yastık yapmıştı ona Ceylan, bardağı bile vardı artık, şömine karşısına kurulu yatağı, baş ucunda kitapları, suyu.. İhtiyaç duyulan herşeyin en güzeli günler sonra sunulmuştu.. Artık adam da bahsediyordu ne kadar eğlenceli olabildiğinden..

Günler bir şekilde geçip, gitmişti.. Bu ev eskisinden de güzel kokuyordu artık.. Adam burada huzurluydu, evet ama SÜRPRİZzzZzz! -O asla iyi biri olamazdı.- Ceylan kadar iyi olamazdı! İblis kadar kötü de olamazdı oysaki! Gitmeliydi artık.. Ormanda kalması imkansızdı adamın. Bu ormana hiç ait olamadı. Kendi şehrinin oyunlarına, kalabalığına, çirkin manzarasına bile alışmıştı. Benimsemişti kötülükleri bile.. Burada nefes alması artık imkansızdı..

Ceylan onu ormanın sınırına götürdü.. Bıraktı.. Devam etti ormanına doğru neşeyle yine şarkılar söyleyerek.. Adam bir süre izledi Ceylanı, yol arkadaşını. Gülümsedi ve şehrine doğru yola koyuldu. Bu uzun bir yolculuk olacaktı..

Yolda, bunların hiç unutamayacağı zaman dilimleri arasına girmesi gerektiğini düşünürken, karşısına bir kertenkele çıktı adamın.. ! Şehir merkezinin dışında bir macera daha diye düşünüp ilerledi kertenkelenin arkasından..

16 Nisan 2012 Pazartesi

Bir saat bile almadı.. Üstüne titrediğim, her ayrıntısıyla ilgilenip aylarca uğraşıp kurduğum şehrin yıkılması sadece bir kaç dakika sürdü.. Ayrı ayrı her binanın boyamasına kafa patlatmış, her sokakla ayrı ayrı ilgilenmiş, insanlarını hayvanlarını bile özene bezene, zar zor seçmiştim oysaki.. Çöp tenekelerinin yerini belirlemem bile bir günümü almıştı.. Şimdi tepe taklak.. Tüm ümitler, tüm uğraşlar.. Ağızdan cıkan her söz, kalpten akan her duygunun toZları arasından şimdi koca bir toz bulutu yıkık dökük bir viraneye bakıyorum.. Bir daha o şehri bu kadar bütün göremeyeceğimi düşünüyorum.. Gerçekler sarhoşken aldığım soğuk duşa benzedi; beynimin her hücresini ele geçirdi şu dakika.. Tüm benliğimi koyduğum son projeme yalan dolan, fitne fesat karışmasına izin veremezdim.. Çünkü ben kiremitlerini tek tek hallemiştim bu şehrin, Terim var bu kentte, emeğim!
Beyazdı burası bembeyaz. Renklensin istedim. Siyah karıştı boyama, istemeden..  Dedim ki; "zaten biliyordun".. Üzülmedim sonra bu yüzden, "hazırlıklıydın, simdi yemez bu ayaklar.. Şehrine siyahı sokan sensin," 

...
Uhh, kalkıp şu tozları sileyim. 

1 Nisan 2012 Pazar

Bir bilsen nasıl güzel cümleler kuruluyor adına.. Sen kahvaltı ediyorsun ama farkında değilsin.

Bu kedi de miyavlamak için miyavlıyor zaten.. Yemeği olana saldıran salak bir kedi bu! Hergün aynı yerde, aynı tonlamayla, aynı saatlerde, aynı şeyleri yapıyor. Bir gün sadece kendisi için yaşayacağı günleri hayal ediyor olmalı -hayalini kurduğu şeyi yaparken- Çikolatayı emerek tüketiyor üstelik -bir de akıllı-, ısırmıyor.  Ve biliyor ki; bir gün, biri onu yine aynı şeyleri yaparken keşfedecek..




"Bunlar öyle uzun uzuduya düşünülecek şeyler değiL."

...
Günlerin monotonluğu bozuldu. Artık yapacaklarımız da bize mahkum değil..

Bu yüzdendir yola koyulmam; Bir delinin iç hesaplaşması gibi adımlarım.. Ve hızlı, kıvrak, izlettiriyor kendini -hiç istemesede- ..Varacağım evin, kapı kolunun paslı demirlerini özLüyormuşcasına yürüdüm.. Sende öyle biliyordun. Özlemiyorum! Sırf beynimde hikayeler türeteyim, karşılıklı konuşmalarımızı hayal edeyim diye, -o minik anlarım için- geliyorum sana. Gelme anı dışında hiç birşey umrumda bile değilmiş halbuki, dönerken anlıyorum.. Yada kızgınım hala..

Hatırlarmısın? -ki çok çok zaman önceydi- Demiştin ya sen "Dokun bi! Hiç bu kadar yumuşak deri hissetmişmiydi ellerin?" ..Öyle iştahlı anlatıyordun ki tiksinmeden dokunmuştum o fareye.. Sen daha önce hiç bu kadar yumuşak bir bedene dokunmamıştın, varlığını bile imgeleyemezdi o yaratıcı ruhun ve.. Ve sondu onu hissediş öykün, orada son buLmuştu.. O zamanlar komik gelmişti bu çocuksu halin, neşeli bir genç adam diye düşündürmüştün, acıdan yoksun... Şimdi uzun yollar yürüyen, amaçsız ayakların sana dönüp soruyor; "Be adam, anlamlandırmak için daha ne kadar süre beni kullanacaksın?" Bilmiyorsun.. Bilmiyorsun hala..

Uzun oldu seni göremeyişim, görmeyişim, görmek istemeyişim.. Etrafında ateş çemberi, bedeninde değilmişsin. Uçmalar cezbetmiş kabına sığamayan ruhunu. Perili hikayeler anlatıp korkutuyormuşsun kendi kendini.. Öykünün sonunu yazamıyormuşsun, hiç bir sonu yakıştıramıyormuşsun!.. Sonsuz öykü, donsuz adam..

Şimdi uzun yollar yürüyen, amaçsız kadının sana dönüp soruyor; "Be adam! Anlamlandırmak için daha ne kadar süre beni kullanacaksın?"