…Bir anda uzun süredir beklenen gözyaşları,
yarış halinde süzüldü yanaklarından. Raobi’ nin. Yüzündeki tepkisizlik ise
sinir bozucuydu. Birkaç gündür yemiyor, içmiyor, konuşmuyor, gülmüyor ve şarkı
söylemiyor. Tek olan öyle tepkisizce otururken gözünden yaşların süzülmesiydi. “
Burası çok yabancı bana. Gülüşler bile tanıdık gelmiyor. Zırhım delinmiş olmalı
kederden, ciğerlerim yetmiyor bana artık. Sağlığımı kaybetmek kötü mü olurdu
onu bile kestiremiyor bu yarım kalmış aklım. Kimse beni aramaya da gelmedi.
Biri koşsa belki bulurdu beni. Belki de kimse kendini riske atmak istemedi. Ama
dostlarım? Mutlu oyunlarımız, maneviyat dolu sarılmalarımız vardı. Sanırım
vakitleri yok beni bulmak için harcayacakları. Oysa burada o hızla akan
vakitten başka bir şey yok. Su perilerinin eğitimine uyku uyumadan harcadığım
zaman burada bitmek bilmeyen bir azap oldu ve bunların hiçbirini tahmin
edemezdi o çok çalışan kafam! “
Raobi tepkisizce düşünürken, onu ülkesine
getirip saklayan, su perilerinin ruhuyla beslenen yaratık sessizce ona
bakıyordu. “Yemeliydim onu, başıma kocaman bir bela aldım” diye düşünmedi bile
bir saniye ayırıp! Tek düşündüğü onu mutlu edebilmek, alıştırabilmekti. Çünkü
onun kokusu, şarkısı bu yaratığa hiç tatmadığı duyguları aşılamıştı. Tek amacı
yemek olan bu yaratık, artık karşılık beklemeden mutluluk vermek, sevmek
istiyordu. Raobi’ nin sesi ona geldiği yerleri, saflığını anımsatmıştı ama
yaratık belki de o sesi bir daha asla duyamayacaktı. Çünkü Raobi bırak onu
hatırlamayı, kendisini bile unutmuştu.
Yaratık ayağa kalkıp Raobi’nin kulağına
fısıldadı “ Seni çınar ağacının altında bekleyen usta su perisine teslim
edebilirim. Mutluluğum mutsuzluğun olacaksa gitmelisin buradan! ” Raobi dönüp
yaratığa baktı tepkisizce. Yaratığı baştan aşağıya alaycı gözlerle süzdü ve
sonunda konuştu: “ Seni asla cinlere yem etmem. Keşke ruhumu içine çekip beni
sonsuzluğa gönderseydin ben şarkımı bitiremeden. Şimdi çok geç! Ne sen beni
öldürebilirsin, ne de ben seni ölüme atabilirim.” Yaratığın Raobi’ yi usta su
perisine teslim edebilmesi için yedi kahverengi yolu aşması gerekiyordu. Bu da
yaratığın karşısına çıkacak cin topluluğuyla başa çıkması gerektiği ve aynı
yolu benzer şekillerle geri dönmesi gerektiği anlamını taşıyordu. Yaratık
Raobi’ yi teslim etmek adına cinlerin gündüz uykusundan yararlanıp bu yolu
aşabilirdi. Ama cinler uyanıp kokuyu aldıklarında mutlaka yaratığı aynı yol
üzerinde beklemeye koyulacaklardı.
Aniden kavradı yaratık Raobi’ yi.
Raobi şaşkın ve korkulu gözlerle bir açıklama bekledi konuşmak için ama tepki
gelmiyordu “ Seni cinlerin önüne atmak, vahşice öldürülmeni izlemek keyif verir
bana!” dedi Raobi ve yaratık konuştu “ Götürmeliyim seni buradan. Çünkü
biliyorum ki bir daha asla o şarkıyı duyamayacağım, dudaklarından dökülmeyecek
ruhun! Ama bu ruh sendeyse, bu ağız susmaz biliyorum. Git başkalarına umut ol.”
Dedi yaratık ve koydu kesesine Raobi’ yi, yola koyuldu. Raobi çıkmaya çalışıp,
bağırdı “ Ölüme gidiyorsun aptal! Cinler bu yaptığını öğrendiklerinde seni asla
bağışlamayacaklardır! Hatta ibret olsun diye yakacaklar seni sonsuz ateşlerinde!
“ Yaratık hiçbir sözünü dinlemiyordu Raobi’ nin çünkü ilk kez sevmişti,
sevebilmişti bencil yaratık.